TUĞÇE MADAYANTİ DİZİCİ
2021.10.19 09:46
58. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Film Ödülü’nü bölge Mektep Traşı filminin senaristi Gülistan Acet “Benim için sihirden farksız” derken yönetmen Ferit Karahan filmin kendisini daha itinalı bir insan yaptığını anlatıyor.
Baskıların, minik yalanların ve hantal bürokrasinin yol açtığı felaketleri, Doğu Anadolu’nun ufak bir okulundan anlatarak koskoca bir ülkenin resmini çekebilen bir film Mektep Tıraşı. En İyi Film, Mantıksal Bağ ve Kurgu dallarında Altın Portakal’dan ödüllerle dönen ve ayrıca seyircinin, ayrıca eleştirmenlerin ayrıca de jürinin tartışmasız en fazla beğendiği Mektep Tıraşı filminin mimarlar ile tanışmanızı istedim. Bu ikili bir şeyleri fazlasıyla dürüst yapıyor ve tam da bu yüzden senaryo yazarı Gülistan Acet ve eşi yönetmen Ferit Karahan’a onları daha yakından tanımaya ve anlamaya karşın bazı sorular sorduk.
Sizce bir yönetmenin en önemli özelliği nedir?
Ferit Karahan- Ritim duygusu… Eskiler buna yönetmenlik kumaşı derdi. diğer taraftan insanın olumsuz bir şart karşı iyimserliği ve kendini ikna etme yeteneği. Kendinizi ne vakit ikna ettiğiniz, sahnenin iyi olup olmadığını belirler. Sonra kurguda “Bu neden fena oldu?” diye düşündüğünüzde köklerini o anda ve o duyguda bulursunuz. Geçmiş olsun, fazla fiyatı yüksek bir dersi almışsınızdır; çünkü kendinizi zamanından önce ikna ettiniz.
Kurgu dediniz. Ne nesil kesimler kullandınız? Yorumlar mısınız kurgu dilini?
Ferit Karahan- Filmin kurgusu uzun bir sürece yayıldı. Bunun nedeni iki ayrı kişiyle kurgu yapmam ve film kurgusunda kendime özgü bir yaklaşma geliştirmem oldu sanırım. Filmin kurgusundayken “Stretchthe time / Zamanı genişletme” diye adlandırdığım bir kuram geliştirdim. Bir sahnede kesmelerle zamanı genişletebileceğimi fark ettim. Filmde bir nedeni veya anlamı olmayan tek bir plan kullanmadık. Şu Anda dönüp baktığımda, hesabını veremeyeceğim tek bir kare yok.
Mantıksal Bağ entelektüel olarak size meydan okudu mu? Ya Da zihinsel olarak?
Gülistan Acet – Bu program metni, baskın olduğum bir coğrafyada geçmesi ve benim gibi orada doğup kısmen orada büyümüş çocukların hikayesini ele almaktan ötürü cepten yemeye çok müsaitti. Yatılı okul okumamış olsam da onların maruz kaldığı öğretmenlere ve eğitim biçimine maruz kalmamın yanı sıra öğretmenlik de yapmış biri olarak dinamikleri çok iyi biliyordum. Yani konunun iki ters kutbunda da bulunmuş biri olarak işim kolay sayılırdı. Senaryo, entelektüel ve akli yok; lakin duygusal olarak meydan okudu diyebilirim.
Profesyonel olmayan oyuncu ile çalışken durumu nasıl yönetiyorsunuz? Filminizdeki çocuklar ile çalışırken mesela.
Ferit Karahan- Birçok yöntem deniyorum. Kişiden kişiye ve durumdan duruma çeşitlilik gösteriyor. Acemi oyuncular, sizin elinizde nasıl şekillendirdiğinize göre biçimlenen değişken birer malzeme. Fazla dikkat etmek gerektiğini düşünüyorum. Mesafeli durup dost olmamayı tercih ediyorum. Çünkü sette halk müziği bunun üzerinden sizin yumuşak karnınıza dokunmak isterler. Onları objektif olarak görmezsiniz. Fellini yöntemi, bende fazla keskin. Kesintisiz onlara yapacak işler yaratmaya çalışıyorum ve sahnede değil de yarı yaşamlarına devam ediyorlar hissiyatı oluşuyor. Bu da, filmi doğallaştırıp yalınlaştırıyor.
Filmin ülkemizin sinema tarihine bıraktığı miras nedir? Filminiz neden manâlı?
Ferit Karahan- Baskının hüküm sürdüğü ortamlardaki baskı ya da güç ihtimali, insanı ufak yaşlardan itibaren dikkatli olmaya ve yaşamda kalmak için her yolun mübah olduğu bir tutum biçimi geliştirmeye zorlar. Bu yüzden masumiyet, arkadaşlık ve hatta acıma gibi duygular yerini temel yaşam ihtiyaçlarına bırakır ve çoğu zaman bu ihtiyaçları onarmak için yalana başvurulur. Mektep Tıraşı, anı kurtarmak için başvurulan ufak yalanların nasıl büyüyüp bir felakete dönüştüğünü ve bu durumun minik bir okuldan hareketle ülke haline bürünmesini gösterdiği için kayda değer görüyorum.
Okul Tıraşı filminden bir kare.
Nihai mahsul, yalnızca kafanızda var olan versiyona farklı denilir, akıcılık ne dek değişti?
Gülistan Acet- Yazım aşamasında kafanızdakilerin kağıda aktarılırken çok büyük kayıplar verdiğini düşünüyorum. Laf, fikri herkesçe anlaşılır ışık halkası getirirken derinliğinden fazla şey yitirir; fakat çekim aşaması için aksini düşünüyorum. Ferit çekim aşamasından senaryoya birebir sadık kaldı. Sette doğaçlama olarak çekecekleri bir sahneyle ilgili bile uzun uzun konuşup nasıl hikayeye yedirilip ona hizmet edebileceği üstüne kafa yorduk. genel olarak sinemanın yazılandan çok daha etkileyici bir şekilde ete kemiğe büründüğüne şahit oldum her projemizde ve bu, benim için gerçekte sihirden farksız.
Film sizi değiştirdi mi? Nasıl?
Ferit Karahan- Çok. Ilk Önce yatılı mektep benim en büyük travmam. Filmi bitirdiğimde az daha uzun bir terapi seansından çıkmış; ama bu terapiyi dayakla almış gibiydim. Bir haftanın sonunda Gülistan, “Eşim nereye gitti?” diye sordu. Uzun zaman kendime gelemedim. Sonra kurguya başladığımda büyüdüğümü ve artık yatılı okulda olmadığımı anladım. diğer taraftan daha özenli bir insan yaptı beni.
Mektep Tıraşı’nın önemli politik boyutları ve eğilimleri neler?
Ferit Karahan- Çoğu politik katmanı olduğunu düşünüyorum. Cumhuriyetin kökleri 1890’ların başlarına dayanıyor. O tarihten bu güne, aslında militarist bir toplum olageldik. Başlangıçta gerekliydi çünkü savaşlar vardı. Hamidiye Alayları’nın 1930’lara kadar sürmesi ve derhal akabinde ikinci dünya savaşıyla birlikte bu işlem, oldukça uzadı. 1950’lerdeki iki kutuplu dünyadaki Amerikan müdahaleciliği, ülkeler içinde sürekli kutuplar yarattı. Türkiye örnekleminde darbeler, iyice bunun ürünüdür. Lakin sonradan, 90’ların başlarıyla birlikte; yani sahiden Kürt sorununun alevlendiği dönemde, şiddetini kendi içine yönelten bu toplumsal militarizasyon her tarafı sardı ve günümüzde hala çok yoğun. Bu film, esas olarak militarist aklın ve ahlakın eleştirisidir. Öteki bir tabaka, Kürt sorununa post-kolonyal bakışı gözler önüne sermeye çalışırken, sınıfsal sorunları da zeminine oturtur ve en manâlı mesele de, sadece ülkemizde yok, bununla beraber dünyanın da- kapitalizmin etkisiyle – eğitim politikalarını eleştiriyor.
Ne nesil bir sinema veya yönetmenlik tarzını seviyorsunuz?
Ferit Karahan-Sert, realist, orijinal ve cesur hikayeler daha fazla ilgimi çekiyor. Herhangi bir türe emrindeki kalmayan ve sürekli türler aralarında dolaşan sinema deneyimleri bana daha heyecanlandırıcı geliyor.
Bütün zamanların en sevdiğiniz filmi hangisi? Ve nedeni nedir?
Ferit Karahan- Büyüdüğüm ve okuduğum şehirlerde sinema yoktu. Üniversitenin ilk yılında da şehri gezmekten fırsat bulamamıştım. 2. sınıftayken içinde bulunduğum siyasi inşa, yeni gelen öğrencilerin birbirleriyle ilişki kurması için bir faaliyet yerine getirmek istiyordu. Ben de toplu halde sinemaya gitmeyi önerdim. Kadıköy’de merdiven altı bir sinema buldum. 30-40 birey sinemaya gittik; lakin makinist iyi bir sinefildi ve o zamanlar Tarkovski filmleri oynatıyordu. Her defasında da öteki arkadaşlar sıkılıp çıkıyordu ve ben ödev bilinciyle yalnız seyrediyordum. en düşük 10 kez Ayna’yı izlemişimdir. Benim için çok özel bir yerde duran bu film, birincil sinema deneyimimdi.
Bu filmdeki karakterlerden herhangi biri sizi sinirlendirdi mi? Bize nedenini söyler misiniz?
Gülistan Acet- Hiçbirimiz pür iyi değiliz. Bazılarımız yeterince insana temas etmemiş, yeterince insanı hoşuna gitmek zorunda kalmamış, yeterince insana hesap belirlemek zorunda kalmamış ve başkalarından daha eksik kirlenmiş hissediyor olabiliriz sadece. Beni sinirlendiren şey, sistemin kendisi. Sistemin çarkları arasında ezilen küçük insanlara sinirlenmeye hakkım olmadığını düşünüyorum.
Çok uzun sürdüğünü söylediniz filmin süreçlerinin tamamlanmasının. Kültür Bakanlığı tarafından birkaç kere reddedilmiş hatta Köprüde Buluşmalar başvurunuz da negatif sonuçlanmış. Bu reddedişlerden daha sonra her taraftan tam not alıp ödüllendirilmeyi nasıl yorumluyorsunuz?
Ferit Karahan- Kültür bakanlığı fonunu öbür bir yere koymak gerekiyor. Birkaç kez ret alsam da nihayetinde 2009’da bize program metni imlâ desteği, 2017’da proje desteği ve 2019’da da yapım desteği verdiler. Bakanlığın fonu, sürekli değişen kurullarla yapılıyor ve süre içinde projeyi beğenmeyen veya beğenen oluyor. Köprüde buluşmalar hakkında aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. Arkadaşları olmayan kimseye destek vermiyorlar. Son 10 yılın yardım almış projelerine baktığınızda bir takım insanları adeta maaşa bağladıklarını göreceksiniz. Hakkaniyet ve yeni keşiflerden uzak, kan davası güden bir inşa karşımızdaki. Bu bozulma sinemaya hasar veriyor. Köklü bir başkalaşım geçirmeleri gerekir.
Gülistan Acet- Kültür bakanlığı gibi yapılarda sanatsal değerlendirmenin önüne geçen bir takım kaygılar belirginleşebiliyor. Bizi başlıca şaşırtan, kendisini bağımsız gören kurumların değerlendirmelerinde ölçüt olarak projenin yok ilişkilerin ön planda tutulması. Bakanlıktan imlâ desteği alan “Tüm Annelerim” adlı projem, Altın Portakal’dan “En İyi Süreklilik” ödülü aldıktan hemencecik sonradan Köprüde buluşmalar kadar reddedildi. Takviye alan herkesi itham etmek istemem ama Köprüde Buluşmalar’da 15 yıldan pozitif bir süredir bahşedilen bu desteklerin çoğunun her yıl az kalsın benzer yapımcılara verilmesi ve alanın da verenin de hoşnut olması en büyük sorun. Okul Tıraşı, akıcılık aşamasında da başarı potansiyeli öngörülebilir bir filmdi. Kurumlar proje aşamasındayken bunu görmezden varmak isteyebilirler; ama içten dinamiklerle bitmiş, dürüst bir bakışı olan bir film, eninde sonunda seyircisine ulaşır, yargı ettiği ilgiyi görür.