Nüfusu beslemek giderek zorlaşacak

Yiyecek fiyatlarındaki yükselme can yakıcı noktaya geldi. Tarımsal imal ise giderek daha pahalı bir hal alıyor. Prof. Dr. Uysal, Türkiye’nin gelecekte nüfusunu beslemekte zorlanabileceğini belirtti: Fiyatlardaki artışı kısa sürede daimi bir şekilde düşürmek muhtemel yok.

Nüfusu beslemek giderek zorlaşacak

Namık ALKAN

Yiyecek fiyatlarındaki artış gündemdeki yerini korurken tarımsal girdi maliyetleri kurlardaki yükselişle birlikte rekora koşuyor. Çarşı pazardaki pahalılık ise geniş halk kesimlerinin tepkisini çekiyor. Vatandaş bir yandan yüksek enflasyonla mücadele ediyor öteki yana fiyatlar karşı eriyen gelirleriyle geçinmeye çalışıyor.

Dokuz Eylül Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yaşar Uysal, tarımsal girdi ve lojistik maliyetlerinin artmaya devam etmesi, tarımsal üretimde etkin bir planlamanın yapılmaması ve çiftçilerin yeterince desteklenmemesi halinde Türkiye’nin nüfusunu beslemekte zorlanabileceğine ve yoksulluğun daha da artacağına dikkat çekti. Prof. Dr. Sakin, gıda fiyatlarındaki artışı ve hükümetin yiyecek politikasını BirGün’e değerlendirdi.

Bilhassa tarım ürünleri ve hayvansal mahsul fiyatları halkın alım gücünü zorluyor. Gıda fiyatlarındaki artışın kaynağı nedir?
Türkiye’de gıda fiyatlarında çoğalma çok can yakıcı hale geldi. Bu durumu ölçmeye katkı sağlayacak bütün göstergeler de bu gelişmeyi onaylama ediyor. Sanayi ürünlerini kapsayan Yurtiçi Üretici Fiyatları Endeksi (Yİ-ÜFE) içindeki daha aşağı endekslerden biri olan gıda fiyatlarındaki takvim artma ise yüzde 38 oldu. Tüketici Fiyatları Endeksi (TÜFE) içinde bulunan gıda fiyatları daha aşağı endeksi ise son bir yılda yüzde 28,8 oranında arttı. Özetle tanımlamak icabında yiyecek fiyatları keza tarlada, keza işlendiği fabrikadan çıkışta hem de nihai tüketiciye ulaştığı marketlerde yükseldi.

Fakat asgari fiyat artışı çiftçinin satışında, en çok fiyat artışı ise tarım ürünlerinin işlendiği fabrikalardaki çıkış fiyatında gerçekleşmesi işaret. Yiyecek sanayiinde fiyatlardaki daha yüksek oranlı büyüme üretimde kullanılan tarımsal hammadde dışındaki girdilerin (enerji, finansman gibi), fiyatlarının daha yüksek oranda artmasından kaynaklanabilir. Tekrar küresel gıda talebinin canlı olması ve yüksek oranda artmış olan döviz kurları sebebiyle daha yüksek TL karşılığı fiyatla ihracat yapılabilmesi, iç piyasaya verilen ürün fiyatlarının da daha yüksek artırılabilmesine imkân vermiş olabilir. Hatta bu iç arz kısıtlılığını fırsata dönüştürenler de bulunabilir.

bir de tamamlanmış gıdaların fabrika çıkış fiyatlarındaki artışın henüz marketlere bütünüyle yansıtılamamış olması gelecek aylarda tüketicilerin daha yüksek yiyecek enflasyonu ile karşılaşabileceği anlamına geliyor. Dolayısıyla yakın zamanda yiyecek fiyatlarındaki artışın yavaşlaması veya durması için ufukta henüz gerçek bir mazeret görünmüyor.

İlgili bütün göstergelerdeki epeyce farklı ancak yüksek oranlardaki artışlar (enflasyon) sorunun konjonktürel olduğu değin yapısal boyutlarının da bulunduğunu, kısa sürede yiyecek enflasyonunun düşürülemeyeceği hatta girdi/imal maliyetlerindeki dramatik artışlara ast olarak, daha da artabileceğini ortaya koyuyor.
Hemen Hemen yaşamış hiçbir kimsenin daha önce tanıklık etmediği böylesi bir salgın ortamında lüzum imalatçı ve aracılar gerekse tüketicilerden adi fiyatlama ve talep davranışlarını sergilemelerini ummak de pek insaflı olmayabilir.

nufusu-beslemek-giderek-zorlasacak-933769-1.
Prof. Dr. Yaşar Uysal

Yiyecek ürünlerinde küresel bazda da bir yükseliş var. Bu yükseliş neden kaynaklanıyor?
Dünya Gıda Örgütü (FAO) göre yayımlanan FAO Gıda Fiyatları Endeksi ve alt mahsul gruplarında son bir yılda önemli artışlar yaşandı. Buna tarafından 2021 Eylül sonu itibarıyla FAO yiyecek endeksi yıllık bazda yüzde 32,8 oranında arttı. Bu artma; et ve et ürünlerinde yüzde 26,3 süt ürünlerinde yüzde 15,2, hububat ürünlerinde yüzde 27,4, yağlarda yüzde 61,2, şeker de ise yüzde 53,5 düzeyinde gerçekleşti. Bu yüksek oranlı ve dengesiz fiyat artışları gelecek yıl çiftçilerin ekim tercihlerini de etkileyebilecek, bu da gelecek yıl üretim/arz ve fiyatlarda farklı nitelikte dalgalanmalara yol açabilecek.

Gıda fiyatlarındaki artma Covid-19’a aleyhinde alınan önlemlerin/kısıtlamaların yoğunlaştığı 2020 yılının ikinci çeyreğinden daha sonra belirginleşmiş ve sonra da tez artmaya devam etti. Dolayısıyla yiyecek fiyatlarındaki çoğalma küresel bir özellik kazanmış durumda.

Yiyecek ürünleri fiyatlarındaki yükselişin nedenleri arasında olan dışa bağımlığın etkisi ne kadardır?
Gıda fiyatlarındaki artışı talep ve istek cephesi almak üzere iki boyuttan değer biçmek yerinde olacak. Talep cephesinden beslenen fiyat artışlarının kaynağı için imal/arz miktarı ve maliyetlerdeki gelişmelere bakılması gerekir. Bu çerçevede tarım sektörü artma hızına bakıldığında sektörün 2020 yılında yüzde 5,9, 2021 yılının birincil çeyreğinde yüzde 8,7, ikinci çeyreğinde ise yüzde 2,3 oranında büyüdüğü görülüyor. Dolayısıyla 2020 yılı ve 2021 yılının ilk yarısı itibariyle sektörde imal/talep yönünden bariz bir sorun görünmüyor. bununla beraber ülkemizde tarımsal üretimin çeyrekler itibarıyla dağılımı incelendiğinde maksimum üretimin sırasıyla üçüncü, dördüncü, ikinci ve birinci çeyrekte gerçekleştiği görülecektir. Dolayısıyla Türkiye özelindeki iklim koşulları ve mahsul deseni çerçevesinde kritik olan dönemin üçüncü ve dördüncü çeyrek olduğu söylenebilir. Demin üçüncü çeyreğe ilişkin büyüme verileri yayınlanmadı, dördüncü çeyrek ise yaşanmadı. bu nedenle arz boyutundan bir değerleme yapmak zor.

Ama etkileri her geçen gün belirginleşen küresel ısınma ve giderken ülkemizde 2021 yılında yaşanan kuraklığın yılın üçüncü ve dördüncü çeyreğinde, bilhassa tahıllar grubunda, verim ve imal kaybına niçin olduğu vurgulanıyor. Dolayısıyla, en azından yılın üçüncü çeyreği ardından, yiyecek fiyatlarındaki artışın bir nedeni olarak küresel iklim değişikliğinin negatif etkileri ile kuraklığın neden olduğu düşük verim gündeme getirilebilir.

KONTEYNER MALİYETİ BİLE DEVASA ARTTI

Kanımızca 2021 yılında yiyecek fiyatlarında yaşanan artışın en önemli nedeni arz yetersizliği yok, imal ve lojistik maliyetlerindeki artışlar. Son bir yılda temel tarımsal girdilerde fazla yüksek oranlı fiyat artışları oldu. Bu artışın peşinde hem küresel keza de ulusal gelişmeler yer alıyor. Mesela bir konteyner fiyatı bin 500 dolardan 18 bin-20 bin dolarlara yükseldi. Yükte ağır, pahada hafif tarım ürünlerinin böyle pahalı bir fiyattan kiralanan konteynerler ile taşınması durumunda sadece üzerine konulacak konteyner maliyeti bile heybetli boyutlara geldi.

Covid-19 sebebiyle limanlarda çalışan insan sayısında azalma olmuş, bu da yüklerin indirme-yükleme işlerinde gecikmeye neden olarak gemilere yüksek tutarlarda geciktirme bedeli (demurage-sürestarya) ödenmesine, bu nedenle de lojistik maliyetlerin artmasına yol açtı. bu vesileyle sadece deniz ulaşımı değil hava, kara ve demiryolu ulaşımında da gerek sürücü/eleman yetersizliği gerekse yakacak masraflarının artması sonucunda lojistik maliyetlerinde ciddi artışlar oldu.

Küresel faktörler yanında ulusal faktörler de tarımsal üretimde maliyetleri artırıcı tesir yaptı. Girdi fiyatlarındaki artışın gerekçesini ortaya koymadan önce bir tespit yapmakta avantaj var. Bu da Türkiye’nin tohum, yem katkı maddesi, gübre, hap, akaryakıt ve traktör gibi esas tarımsal girdilerde büyük ölçüde dıştan bağımlı olması. Dünya genelinde girdi üretiminde kullanılan hammadde fiyatlarının artması Türkiye’de de girdi fiyatlarını artırdı. Ancak girdi fiyatlarındaki çoğalma sadece bu kaynaktan yok ayrıca kur artışlarından da beslendi. Döviz kurlarındaki artışın yoklama edilmesi gıda enflasyonunun yoklama altına alınmasının önkoşulu niteliğinde.

Özetlemek gerekirse arz cephesi boyutundan keza tarımsal girdi fiyatlarının hem de lojistik maliyetlerinin çok yüksek oranda artması, bir taraftan ürün fiyatlarını artırmış dahası da bazı girdilerin kullanımını sınırlandırarak tarımsal ürünlerde verim ve imal artışının sınırlı kalmasına niçin oldu. Dolayısıyla ayrıca maliyet artışları ayrıca de arz artışındaki yavaşlama fiyat artışlarını besledi.

Istek cephesinden bakıldığında ise yiyecek fiyatlarının artmasında ayrıca dış ayrıca de iç istek artışının rolü olduğunu anlatmak mümkün. Nitekim dünya genelinde yiyecek fiyatlarının yanında Türkiye’de döviz kurlarının da artması ihracatı çekici hale getirdi. Dolayısıyla artan iç ve dış talep de gıda fiyatlarındaki artışı beslemiştir.

SUÇLU SESLENMEK ÇÖZÜM GETİRMEZ

Peki, fiyatlar hükümetin aldığı polisiye önlemler ve gümrük vergisini sıfırlamak gibi ithalatı teşvik edici yöntemlerle düşer mi?
Her ülkenin kendi gıda güvenliğini karşılamak için ihracat ve ithalatı kontrol etmeye çalıştığı görülüyor. Bu koşullarda, teknik tanımlamasıyla terbiyevi ithalat yaparak ülke içinde yiyecek fiyatlarını düşürmeye amaçlamak ve bunda başarılı olmak, en azından içinde bulunulan küresel konjonktürün özellikleri sebebiyle, mümkün görünmüyor.

Ayrıca bir taraftan gıda ürünlerinin çiftçiden ve fabrikadan alış fiyatları bundan başka tarımsal girdi fiyatları ve lojistik maliyetleri rekor düzeylerde artarken zincir marketleri denetleyerek fiyat artışlarını teftiş etmeye amaçlamak pek de rasyonel bir yol olarak görünmüyor. Bu politika nedeni değil sonucu ortadan kaldırmaya imkân verebilir. Oysa bu şekilde yiyecek fiyatlarını kalıcı olarak çökertmek muhtemel değildir. Zira zincir marketlerin yiyecek ürünlerini satınalma maliyeti artıkça, satış fiyatlarını er ya da geç artırmaları kaçınılmaz olacak.

aynı zamanda idarenin fazla geniş kitleleri olumsuz etkileyen yiyecek fiyatları artışı karşı hiçbir şey yapmaması da muhtemel değildir. Mevcut koşullarda yiyecek fiyatlarındaki artışı kısa sürede yıkmak olası yok. Uzun dönemde üretim/arz artışı ile gıda fiyatlarını düşürmek de, mevcut girdi maliyetleri ve düşük çiftçi üretim motivasyonu ile imkânsız gibi görünüyor. Böylesi koşullarda yapılan şey, mevcut yönetimin bilhassa döviz kurlarındaki artışlarda yaptığı gibi, zıtlık üretmek, yani bir “suçlu” bulmaya amaçlamak olduğu söylenebilir.

ÇİFTÇİLERE TAKVIYE YOKSA FAKIRLIK ARTAR

Türkiye’de tarım ve hayvancılığın geleceğini nasıl değerlendiriyorsunuz? Fiyatlara etkisi nedir?
Türkiye’nin en büyük ulusal potansiyelinin başında tarım geliyor. Ancak hem idareli ayrıca de sosyo-kültürel nedenlerle, özellikle minik çiftçiler, tarımsal üretimden uzaklaşıyor. Köylerde çocuk ve genç görme olasılığı her geçen gün azalıyor. Birçok yörede bereketli tarım arazileri boş kalabiliyor. Bunların yanına küresel iklim değişikliği üretimde istikrarı zorlaştırıyor, kuraklık yanında hem yanlış hem de aşırı kullanım sebebiyle sulandırma imkânları daralıyor, topraklar kirleniyor ve çoraklaşıyor.

Çiftlik Sahibi yeterince kazanç elde edemediği için tüketici ise nitelikli, dinç ve yerinde fiyatlı yiyecek bulamadığı için mutsuz. Imal-tüketim zincirinde yetersiz nitelikteki lojistik ve bilinçsiz tüketiciler sebebiyle büyük oranda fire ve müsriflik ile karşılaşılıyor.

Sektördeki uzun vade gerektiren yapı sorunların çözümü kısa vadeli mali önlemlerle çözülmeye çalışılıyor. Bu yoldan sonuç olmak bugüne değin olası olamadı, bundan sonradan da olmayacaktır.

sonuç olarak mevcut koşulların devamı yani tarımsal girdi ve lojistik maliyetlerinin artmaya devam etmesi, tarımsal üretimde etkili bir planlamanın yapılmaması, çiftçilerin yeterince desteklenmemesi halinde Türkiye sığınmacılarla birlikte 90 milyona yaklaştığı söylenen nüfusunu beslemekte zorlanabilecek, yokluk artabilecek. Bu sonuçlarla karşılaşmamak için sektörün ilgili bütün kesimlerinin bir araya gelmesi, karşılıklı düşünce ve tasarlama ile yeni yollar bulması gerekiyor. Sorunların çözümünün yeni keşifler/icatlar gerektirmemesi ise umutlu olmaya imkân veriyor.

Yorum yapın