Irkçılığın ve iki yüzlülüğün portresi

Romain Gary’nin romanlarında Dünyanın acımasızlığı ve vahşetinin yanı sıra varoluşa yönelttiği eleştirel tutumu da uyarı çekicidir. aynı zamanda eril kodları, erillik temsillerini olumsuzladığı da görülür. Bu kodları deşifre ederek, ironi ve mizahı etkili bir biçimde kullanır.

Irkçılığın ve iki yüzlülüğün portresi

İLKE KAMAR

Yazarların kitapları değerlendirilirken yaşam hikâyesinin metninde ne kadar yeri olduğu sorusu defalarca tartışılır. Yalnızca metne tartı verilmesini destekleyen görüşler dek, yazarın öz yaşamının metninden ayrılamayacağını savunanlar da var. 20. yüzyıl Fransız yazınının önemli yazarlarından Romain Gary de, yaşam hikâyesiyle dikkat çeken yazarlardan biri. Yaşamını harmanlayarak romanlarına dâhil etmesi, yazarın öz yaşam hikâyesini azıcık ön planda tutmayı gerektiriyor. 1914 yılında Litvanya’da doğan Roman Kacew, İtalya ve Polonya’da yaşadıktan daha sonra Fransa’ya yerleşir ve Romain Gary adını alır. İkinci Dünya Savaşı’nda savaş pilotluğu, ardından büyükelçilik yapar. Bu tarihten daha sonra yazmaya başlar. Polonya’da Bir Kuş Var adlı ilk romanının yayımlanmasının peşinde 1956 yılında yayımlanan Cennetin Kökleri adlı romanıyla Goncourt ödülünü kazanır ve edebi üretimine devam eder. Oysa bir vakit daha sonra Gary takma bir isimle her tarafta karşımıza çıkar. O bundan böyle Émile Ajar’dır ve yazmayı sürdürür. Gary, Émile Ajar kimliğini gizlemede pek başarılı olur oysa, 1980 yılında intihar ettiğinde geride bıraktığı mektuba değin kimse bu gerçeği öğrenemez. Bilinen Émile Ajar’ın Romain Gary’nin yeğeni olduğudur. Bu yüzden de her yazara bir kere verilen Goncourt ödülünü ikinci defa şampiyon tek yazardır Gary. Émile Ajar ismiyle Kral Solomon’un Bunalımı, Onca Sefalet Varken ve Yalan gibi böylece çok misal romanla akıllarda yer edinir. Yazarın birçok romanında anlatıda geçen tarihsel imler, birey adları ve olaylar gerçekliğe olabildiğince yakın işlenir. Özellikle Şafakta Verilmiş Sözüm Vardı, özkurgusal bir roman olarak uyarı çeker.

İRONİ VE MİZAH

Toplumun ikiyüzlülüğü ve bunun kişi üzerindeki yaptırımını mizahi bir dille anlatıya dönüştüren yazarın Romain Gary imzalı metinlerinde ironi ve mizaha güzel bir kurguda yer verdiğini görürüz. Kimi vakit biçimi bozacak değin ileri dışarı giden farklı bir dil kurar. Espri Yaratma Eylemi’nde Koestler’in değindiği gibi okura genel geçer toplumsal kalıplara karşı uyarıcı bir işlev sunar: “Yerginin komik etkisi, okurun zihninde, bildiği toplumsal gerçeklikle, bu gerçekliğin yergicinin tuttuğu çarpıtıcı aynadaki yansımasının benzer anda bir arada bulunmasından doğar. Yergicinin aynası, alışkanlıklarla körleşmiş bir toplumda, artık ayrım edemediğimiz alçaklıklara, çarpıklıklara uyarı çeker; alışık olduğumuz şeylerin garipliğini, acayip sandığımız şeylerin olağanlığını bir anda keşfetmemizi sağlar.”

DOMINANT YAPININ TAHAKKÜMÜ

Gary’nin romanlarında Dünyanın acımasızlığı ve vahşetinin yanı sıra varoluşa yönelttiği eleştirel tutumu da uyarı çekicidir. bununla birlikte eril kodları, erillik temsillerini olumsuzladığı da görülür. Bu kodları deşifre ederek, ironi ve mizahı etkili bir biçimde kullanır. Yahudi soykırımı, dinin insan yaşamındaki etkisi ve yaşlılık/ölüm temaları da yer bulur. Egemen yapının insanın üzerindeki tahakkümünü ve ırkçılığın yarattığı düşmanlık ilişkisini gerçekçi bir anlatıyla ele alır. Örneğin Kral Solomon’un Bunalımı’nda ırkçılıkla hesaplaşan karakterleri çıkarır karşımıza. O sıralar taksicilik yapmakta olan Jean’ın bir gün dokuma kralı Mösyö Salomon Rubinstein’ı taksisine almasıyla başlayan olaylarla toplumsal ilişkiler deşifre edilirken Yahudi soykırımının izleri işlenir. Soykırımın sürdüğü dört yıl her tarafında bir mahzende yaşamak zorunda kalan Solomon’un hikâyesiyle toplama kamplarının felaketini resmeder yazan. Onca Sefalet Varken ise, yazarın Emile Ajar ismiyle yazdığı romanlardan biridir. Islah evinde geçen hikâyede Momo isimli bir çocuğun gözünden insanların acımasızlığını, hayat kadınlarının çocuklarının nasıl bir hayat sürdürdüklerini görürüz. Momo ve Madam Rosa arasındaki ilişki en hazin hikâyelerden biridir aramak abartma olmayacaktır. Yazar Yahudiler, Araplar ve siyahilerin ırkçılık nedeniyle yaşadıklarını karşımıza çıkarır.

IRKÇILIK, KARA PANTERLER VE RADİKALLER…

Yazarın şimdiye kadar birçok kitabı Türkçeye çevrilse de Sel Yayıncılık yayına hazırladığı seçkiyle Romain Gary/Emile Ajar romanlarını okurla buluşturdu. Bu seçkide geçen günlerde ilk kez Türkçe’de yayımlanan Beyaz Köpek romanı da yer alıyor.

Alev Er çevirisiyle okuyucuyla buluşan Beyaz Köpek, yazarın anılarına da şahitlik etiğimiz bir roman olarak karşımıza çıkar. Roman, siyahlara hücum etmek üstüne eğitilmiş bir köpek üzerinden dönemin vahşetini ve radikalizmini ele alır. 1968 yılında geçen romanda ABD’deki oturmuş ırkçılık, Kara Panterler ve radikallerin mücadelesi ve Paris’teki öğrenci olaylarına da şahitlik ederiz. Roman, yazarın başıboş bir Alman çoban köpeği Batka’yı dağıtılmış olaylar sonucunda sahiplenmesiyle başlar. Fazla geçmeden başıboş köpeğin eğitimli bir ‘beyaz köpek’ olduğu gerçeğiyle karşılaşılır. Siyahlara hücum etmek için polis kadar eğitilmiştir Batka. Gary bu durumu kabullenmez. Saldırgan köpeği dizginleme görevini ise, siyahi bir hayvan eğitmeni Keys’e verir. Gerçekten yazan burada Keys’in dahil olduğu eğitme göreviyle insanın kötülüğünün üstesinden gelme rolü de üstlendirir karaktere. Oturmuş ırkçılığın vahşetine köpek üzerinden yer verir: “Batka, eve servis yapan bir süpermarket teslimatçısını da adeta boğazlayacak olduğunda sıkıntım reel anlamda şaşkınlığa dönüştü. Kapıyı açarken Batka, odanın ortasında yatıyordu ve saldırıyı şaşılacak kılabilecek o beklenmedik, kurnazca sükunet anının arkasından adamın boğazına atlayıverdi. Yalnızca bir lahza yetecekti her şeye: Kapıyı bir diz darbesiyle bütün vaktinde kapatabildim. Teslimatçı da Siyah’tı.”

Gary için sorun Batka’nın siyahlara saldırması değil, yalnızca siyahlara saldırmasıdır. Yani siyahlara saldırılması için koşullandırılmasıydı. Ama bunun üstesinden eğitimle gelinebilirdi ona kadar! Yazarın siyahi hareketin doğasına ilişkin bakışı adeta kitap her tarafında bize eşlik eder. Ona kadar ırkçılıkla ilgili bütün yaşananlar aptallıktan diğer bir şey değildir. Kendi de bir Yahudi olan ve soykırıma tanıklık eden Gary’nin yaşadıkları ırkçılığın kökleri üstüne baştan düşünmesini de tetikler. Batka’nın eğitimle siyahlara karşısında kavgacı şartlanmayı kırıp kıramadığını bir tarafa bırakırsak, sadece son bir yılda ABD’de yaşanan ırkçı saldırıları düşünsek zeka, Romain Gary’nin insanlığa karşısında duyduğu büyük umutsuzluğun haklılığını ve çaresizliğini anlamamız mümkün.

Yorum yapın